El Antiseptikleri

El antisepsisi sağlık personelinin olmazsa olmazıydı, bugün toplumsal olarak da olmazsa olmazımız haline geldi. COVID enfeksiyonundan korunmada alınacak önlemlerin başında gelen el hijyeni için temel olarak el yıkama önerilmekle birlikte, el antisepsisinde-dikkat dezenfeksiyonunda değil- kullanılacak çeşitli antiseptik solüsyonlar da el yıkamanın mümkün olmadığı durumlarda kullanılmaktadır. Viral/bakteriyel yükün azaltılmasında kullanılan el antiseptiklerinde etanol, izopropanol ve n-propanol gibi alkoller doğrudan çözelti halinde veya köpük, jel gibi formlarda uygulanmaktadır. Etkinlik olarak n-propanol > isopropanol > etanol şeklinde sıralanmaktadır. Bununla birlikte el yıkamada klorheksidin içerikli ürünlerin kullanımı da oldukça yaygındır. Ancak ben yazımda daha çok alkol bazlı antiseptiklerden bahsedeceğim.

Alkoller amfifilik (hidrofilik+lipofilik) yapıda bileşikler olduğundan viral zarftan kolaylıkla geçebilirler. Yaklaşık 2 yıldır alışkanlıklarımızı önemli ölçüde değiştiren SARS-CoV 2 nin en dış yüzeyi alkan zinciri ile birbirine bağlanan hidrofobik yağ asitlerinden oluşmaktadır. Viral zarf alkolle temas ettiğinde membran akışkanlığı değişir. Alkolde yer alan polar oksijen atomları polar olmayan yapılardaki lipofilik etkileşimleri zayıflatarak viral membranını su affinitesini arttırır ve antiseptik madde hücre içine girerek protein denatürasyonunu gerçekleştirir. Zarfsız virüslerde bu mekanizma işlemediği için bu türden antiseptiklere daha dirençlidirler. 



Zarflı virüslerde alkolün antiviral etki mekanizması


El antiseptiklerinde kullanılan alkol derecesi %70'in üzerinde olmalıdır. Burada aklımıza alkolün 96'lık veya absolü olması halinde antiseptik etkisi yok mudur ya da neden daha azdır sorusu gelebilir. Bunun cevabı enzimatik reaksiyonlarda gizli. Alkolün antiseptik etkisi su varlığında hücre duvarından geçerek proteinlerin denatürasyonuna bağlı. Hücre duvarından geçen alkol, protein yapısındaki tersiyer yapıyı sağlayan intramoleküler hidrojen bağlarını bozarak proteinlerin denatüre olmasına neden olur.

Su varlığında alkolün buharlaşmasının azalarak temas süresini arttırması ile de antiseptik etki artmış olur. Diyelim ki %91'lik bir alkol kullanıldı. Bu oranın da elbette antiseptik bir etkisi var ancak hücre içine girdiğinde karşılaştığı ilk proteinleri dentaüre edip bir katman oluşturduğundan %70'lik alkol çözeltisine göre daha az etkili diyebiliriz. Hatta genel olarak alkol oranının %50'nin altına düştüğünde antimikrobiyal etkisinin olmadığını söyleyebiliriz.

El antiseptikleri etken maddenin yanı sıra, alkolün el neminde yaratacağı tahribatı azaltmak için gliserol, koku verici maddeler ve etken maddenin etkisini arttırmak için düşük derişimlerde hidrojen peroksit de içerebilirler.

El antiseptikleri el hijyeninde oldukça önemli bir yere sahip olsa da, asıl olanın su ve sabunla el hijyeninin sağlanmasının birincil olduğu unutulmamalıdır.

Kaynaklar:
https://www.who.int/gpsc/5may/Guide_to_Local_Production.pdf
https://www.cdc.gov/mmwr/PDF/rr/rr5116.pdf
https://www.cambridge.org/core/journals/epidemiology-and-infection/article/alcoholbased-hand-sanitisers-as-first-line-of-defence-against-sarscov2-a-review-of-biology-chemistry-and-formulations/BEEA1509C12A56C2CBFE5B8247EAC332
https://www.das.org.tr/kitaplar/kitap2009/pdf/443-453%20Serpil%20Erol.pdf

Koruyucu Maskeler

Tıbbi sarf malzeme envanter yönetiminde başlıca dikkat etmemiz gereken faktörlerden birisi mevsimselliktir. Kış aylarında solunum yolu enfeksiyonlarının, karbonmonoksit zehirlenmelerinin artması gibi nedenlerden oksijen maskelerinin mutlaka ve mutlaka stoklarımızda olmasına dikkat ederiz. Bu aralar da koronavirüs salgını nedeniyle ülke geneli kriz yaşadığımız ve mevsimselliği göz önüne alsak da stoklarımızın sıkıntıya gireceği malzeme koruyucu maskeler-iş güvenliği terimi olarak da solunum koruyucu maskeler. Sanayide çok kullanımlık maskeler kullanımda iken, sağlık sektöründe ağırlıklı olarak tek kullanımlık solunum koruyucu maskeler kullanılmaktadır.

Solunum koruyucu cihazlar, kullanıcıyı havadaki partikül ve aerosollerden korumak üzere dizayn edilmiş koruyucu ekipmanlardır. Hastanelerde de solunumla bulaşıcı ajanlardan korunmak üzere kullanılırlar. Son dönemde dünya genelinde korkutucu bir hızla yayılan ölümcül koronavirüs enfeksiyonu nedeniyle de gerek küresel gerekse de ülke çapında tüketimleri ciddi derecede artmış durumda. Ülkemizde genel olarak N95 veya FFP3 maskeler solunumla bulaşan enfeksiyonlardan korumak amacıyla kullanılmaktadır. Amerika Ulusal İş Sağlığı ve Güvenliği Enstitüsü (NIOSH), Ebola için N95 maskenin sağlık çalışanları için uygun olduğunu söylerken, FFP3 maskenin daha etkin olduğuyla alakalı da ifadeler var. Peki nedir bu iki ürünün farkı?

N95 olarak dilimize yerleşse de NIOSH'un tek kullanımlık koruyucu maske kategorisi 9 adettir; N95, N99, N100, P95, P99, P100, R95, R99, and R100. N kelimesi burada Not resistant oil kelimesini ifade etmektedir. Yani N95 maskeler yağ nitelikli damlacıklara karşı dirençli/ koruyucu değildir. R, orta derecede dirençli,  P ise yağa karşı dirençli anlamına gelmektedir. Harf simgelerinin yanlarındaki rakamlar ise filtrelenen partikül miktarının yüzdesini ifade eder. Buna göre hastanelerimizde sıklıkla kullanılan N95 maske, 0,3 mikrondan büyük partiküllerin %95'ini filtreleyen ancak yağ bazlı damlacıklara/partiküllere karşı koruyucu olmayan bir maskedir.

3M(TM) Particulate Respirator 8210, N95
N95 maske


FFP'li maskeler ise Avrupa Standartlarına (EN 149) göre üretilen koruyucu ekipmanlardır.  FFP-(F)iltering (F)acepiece kelimelerinin baş harfleri ile- 1,2 veya 3 rakamlarının birlikte sembolize edilmesi ile isimlendirilirler. Bu maskelerde numara filtrenin gücünü simgelemektedir. P1 maske havadaki partiküllerin %80'ini, P2 maske %94'ünü, P3 maske de %99'unu filtreler. Buradaki P partikül filtresini ifade eder. Partikül tutulum kıyaslamasına baktığımızda da N95'e karşılık olarak FFP2 maskenin uygun olduğunu söyleyebiliriz.

Peki bu maskeler yerine cerrahi maskelerin kullanımı uygun olur mu? Elbette hayır. Cerrahi maskeler büyük partiküllerden kullanıcıyı korumak üzere tasarlanmıştır ve solunum yoluyla bulaşan enfeksiyonlara karşı koruyuculukları belirsizdir. Bu maskeler ortam sterilliğinin bozulmaması için bir bariyer görevi görmektedir. Ancak bu türden filtreli maskelerin son derece konforsuz ve sadece hastaya müdahale eden sağlık personelinin takması gerektiğini hatırlatmakta fayda var. Solunum yolu rahatsızlığı geçiren bireylerin hastalıklarını çevreye yaymamaları için cerrahi maske yeterlidir diyor uzmanlar. Dünya Sağlık Örgütü'nün yayınladığı kılavuzda da filtreli maskeleri sadece pozitif vakalarda bakım veren ve aerosol oluşturacak işlemlerde kullanılması gerektiği, diğer işlemlerde cerrahi maskenin yeterli olacağı ifadesi mevcuttur.

Maske tanımlarında da belirttiğim üzere partikül boyutu da oldukça önemli. Ne yazık ki koronavirüs 0,1 mikron olduğu ve koruyucu maskelerin 0,3 mikrondan büyük partikülleri filtrelediğinden bu enfeksiyon etkenine karşı yeterince koruyucu olmadıklarına dair birkaç açıklamaya denk geldim. Ancak virüsun havada kendi başına değil bir toz ve hava karışımı halinde hareket ettiği düşünülerek, boyutunun büyüdüğünü ve maske takma hususunun ihmal edilemeyeceğini düşünüyorum.

Gelelim maskelerin kullanım süresi ve dezenfeksiyon meselesine. Daha önce benzeri bir durumla karşılaşılmadığından bu alanda yapılan çalışma sayısı oldukça kısıtlı. Filtre ömrü göz önüne alındığında bu ürünlerin standartta kullanım süresi 8 saat. Asla sıvı ile dezenfekte edilmemeleri gerekiyor çünkü filtre etkinliği oldukça düşüyor. CDC'nin bu konuya dair güzel bir derlemesi var, ilgilenenler için kaynaklara ekliyorum, çevirisini yapacaktım ancak DAS Derneğinin sabah bu konuyla ilgili harika bir derlemesine denk gelince gerek kalmadı. Derneğin görüşüne göre maskelerin dezenfekte kullanımından ziyade kullanım süresini uzatmaya yönelik önerileri var. Bu öneriler;

1. Personele takıldıktan sonra temas bulaşını azaltmak için açıkça yazılı prosedürler geliştirmelidir.
2. Aerosol üretme prosedürleri sırasında kullanımdan sonra FFP2 respiratör atılmalıdır.
3. Kan, solunum veya burun salgıları veya hastalardan gelen diğer vücut sıvılarıyla kontamine olmuş FFP2 respiratör atılmalıdır.
4. Temas önlemleri gerektiren bulaşıcı bir etken ile enfekte olmuş herhangi bir hastanın bakım alanı ile yakın temas veya odasından çıktıktan sonra FFP2 atılmalıdır.
5. Açıkça hasar görmüş veya nefes alması zor olan herhangi bir FFP2 respiratörü atılmalıdır.
6. Yüzey kirlenmesini azaltmak için bir N95 maskesi üzerinde temizlenebilir bir yüz siperi kullanılmalıdır.
7. Bu kurallara dikkat etmek koşuluyla, kontamine olmamış veya siperlik kullanmak suretiyle korunmuş kullanılmış maskeleri ne kadar süreyle kullanabileceğiniz konusunda üretici firmadan yazılı bilgi isteyin. Herhangi bir üretici rehberi mevcut değilse, yeniden kullanım sayısı 5 ile sınırlandırın. Ancak unutmayın ki; uzatılmış kullanım, ilk 5 maddede geçen respiratörler için söz konusu değildir. Kontamine respiratörlerin steril edilerek tekrar kullanımı mümkün değildir.
8. Uzatılmış kullanım koşullarına uyan respiratörleri belirlenmiş bir depolama alanına asın veya kullanımlar arasında kağıt torba gibi temiz, nefes alabilen bir kapta saklayın. Potansiyel çapraz kontaminasyonu en aza indirmek için, maskeleri birbirlerine değmeyecek şekilde saklayın ve maskeyi kullanan kişiye tanımlayın. Kağıt poşetleri düzenli olarak değiştirin veya tekrar kullanılabilir kapları düzenli olarak dezenfekte edin.
9. Maskenin respiratör kısmına dokunmadan veya ayarlamadan önce (rahatlık veya uyum sağlamak için gerekirse) ellerinizi sabun ve su veya alkol bazlı el dezenfektanı ile temizleyin.
10. Kullanılmış bir N95 solunum cihazı takarken temiz (steril olmayan) eldiven kullanın. N95 maskesi takıldıktan ve maskenin yüzünüzde rahat bir şekilde oturmasını sağladıktan sonra eldivenleri atın.
11. Respiratörleri kullanıcılar arasında paylaşmayın, her bir maskeyi tek kullanıcıya tanımlayın.

Koruyucu maskeler artık sizin için biraz daha anlamlı olmuştur umarım :) COVID'le mücadelede tüm sağlık çalışanlarına başarılar!

Kaynaklar:
https://www.fda.gov/medical-devices/personal-protective-equipment-infection-control/masks-and-n95-respirators#s2
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5058571/
https://www.3m.com/3M/en_US/company-us/all-3m-products/~/3M-Particulate-Respirator-8210-N95-160-EA-Case/?N=5002385+3294780268&rt=rud
Guidance on the use of respiratory and facial protection equipment, J Hosp Infect. 2013 Nov;85(3):170-82
https://apps.who.int/iris/bitstream/handle/10665/331498/WHO-2019-nCoV-IPCPPE_use-2020.2-eng.pdf
https://www.cdc.gov/niosh/topics/hcwcontrols/recommendedguidanceextuse.html
https://www.das.org.tr/index.php/das-duyurular/147-ffp2-respiratorlerin-kullanimi-ve-yeniden-kullanimi-konusunda-das-dernegi-gorusu

Tıbbi Malzemelerde Ölçü Birimleri

"20 gauçluk kanül var mı" dedi telefonda arayan hemşire. Pek çok kez olduğu gibi yine anlamsızca bilgisayar ekranına baktım. Kanülü anladım, 20'yi de anladım da gauç neydi Allah aşkına? Ürün kartında bir G harfi gördüm herhalde bu olmalıydı. Bazı malzemelerde de F harfi vardı. Tıbbi malzeme dünyasında yeni kavramlara merhaba!
Tıbbi malzemede cm, kg,lt gibi ölçülerin yanı sıra farklı türde ölçü birimleri mevcut. Bu sabah depoda arkadaşlarla konuşurken bu konuda bir yazı yazmanın güzel olacağını düşündük. Size yabancı olabileceğini düşündüğüm ölçü birimleri şunlar;

Gauge (G): sıklıkla karşılaşacağımız ölçü birimlerinden biri olan gauge tersine giden bir birimdir. Yani gauge değeri büyüdükçe malzemenin çapı azalır. 1 gauge 0,03 mm'e denk gelir. Ancak medikal alanda 14-26 arasını kullanıyoruz. Bu aralık dışındakilere de en azından ben denk gelmedim :) Kanüller, spinal iğneler gibi malzemelerde yer alan özellikle küçük boyuttaki iğne/kanül çapını belirtmek için kullanılır.

French (F): Katater çapı ölçüsü olarak French kullanılır. Bu ölçeklendirme hesap anlamında nispeten daha kolay çünkü french ölçeğini üçe böldük mü mm cinsinden değeri elde ediyoruz.

Charriere (CH): Birim olarak farklı görünse de French'le aynıdır. 
Inch: 1 inch 25,4 mm'ye eşittir. Alçılarda, guide'larda, kataterlerde kullanılır.

Ölçü birimlerinin yanı sıra bazı malzemelerde numaralandırma yöntemi de kullanılır. Örneğin bir eldiven neden 7 numaradır diye merak ettiniz mi? Ben sizin yerinize ettim :)

Eldivenlerde 6,5-7-7,5-8-8,5 şeklinde bir numaralandırma ve XS-S-M-L-XL şeklinde bir harf sınıflandırması  var. Bu numaralandırma için harika bir görsel buldum;

Hand Sizing

Bistüriler de bir numaralandırma sistemi söz konusu. Ancak numaralandırmada artan-azalan bir sistem değil de uç ve boya göre değişen bir çeşitlendirme var;
  • 10 numaranın  büyük bir kavisli kesme kenarı vardır. Büyük kesikler ve yumuşak dokulardaki kesi işlemlerinde kullanılır.
  • 11 numaralı bıçak, hipotenüs kenarı boyunca keskinleştirilmiş uzun, üçgen bir bıçaktır. Hassas, kısa kesimler için kullanılır.
  • 12 numaralı bıçak, eğrinin iç kenarı boyunca keskinleştirilmiş küçük, sivri, hilal biçimli bir bıçaktır.
  • 15 numaralı bıçağın kısa, hassas kesikler yapmak için ideal olan küçük, kavisli bir kesici kenarı vardır.
  • 22 numaralı bıçak, kavisli bir kesici kenarı ve düz, keskin olmayan bir arka kenarı olan 10 numaralı bıçağın daha büyük bir versiyonudur. Genellikle kalın dokularda büyük kesikler oluşturmak için kullanılır.

Diyalizörler de ölçülerine göre satın aldığımız bir diğer ürün grubu. Burada m2 ile ifade edilen bir ölçek söz konusu. Bu m2 diyalizör membranının alanını ifade ediyor. Bu alan da hastanın kütlesine göre seçiliyor. Vücut ağırlığı büyük olan hastalarda daha geniş membranlı diyalizörler (1,8-2 m2 gibi) kullanılırken, çocuklarda ve zayıf bireylerde daha düşü alanlılar kullanılıyor. 0,8'den başlayarak 2,1 m2'ye kadar giden bir çeşitlendirme mevcut

Aklıma gelen ölçekli sarflar bu kadar:) Bir sonraki yazımda tıbbi sarf malzeme ile özdeşleşerek dilimize yerleşmiş trademark'lardan bahsedeceğim:)

https://www.giejournal.org/article/S0016-5107(05)03303-1/pdf
https://www.enki-microtubes.com/wp-content/uploads/2013/12/1858_medical_conversion_unit.pdf
https://www.superiorglove.com/en/work-gloves-101/sizing
https://www.usamedicalsurgical.com/surgical-blades/

Materyovijilans ve Olumsuz Olay Bildirimleri

İlaçların beklenmeyen yan etkilerini bildirdiğimiz farmakovijilans sistemi ülkemiz için son derece güzel çalşmakta. Sağlık profesyonelleri beklenmeyen bir etki gördüklerinde TÜFAM'a bildirim yaparak durumu Bakanlık seviyesine iletmekte ve toplanan geribildirimler sonucunda gerekli aksiyonlar alınmaktadır. 
İlaçta durumlar böyle iken tıbbi malzeme kullanımı sırasında ya da sonrasında beklenmeyen bir etki görüldüğünde yaptığımız tek şey tutanak isteyip firmaya bildirmekti. Piyasa gözetim denetim çalışmaları yürütülmekle birlikte farmakovijilansa benzer bir geribildirim mekanizması yoktu. Ta ki Tıbbi Cihaz Uyarı Sistemi hayata geçene kadar. Bu süreci TİTCK web sitesinde şu şekilde tanımlıyor; "Tıbbi cihazın kullanımı esnasında, cihazın performansında bozulma ve/veya uygunsuzluk, etiket bilgileri, kullanım kılavuzundaki eksiklik nedeniyle hasta, kullanıcı yada üçüncü kişilerde ölüm ya da sağlık durumunda ciddi bozulma ile sonuçlanan/sonuçlanabilecek olayların bildirimi, sonrasında olayın değerlendirilmesi ve raporlanması sürecidir."
Sürecin hayata geçmesi ile birlikte hastanelerde materyovijilans sorumluları belirlendi. Sağlık çalışanları bilgilendirildi. Bu süreçte pek çoğumuz materyovijilans sorumlusu olduk ve bu görevimizi yürütürken çeşitli dökümanlara ihtiyacımız oluyor. Yozgat Şehir Hastanesi Sorumlu Eczacısı Ecz.Ayşe Betül Taşkıngül ile birlikte linkteki dökümanları derledik. Klasör içinde materyovijilans bilgilendirmelerinizde kullanacağınız bir sunum taslağı, TCUS afiş görselleri, Olumsuz Olay Bildirim Tutanağı ve Tıbbi Cihazlar Uyarı Sistemine İlişkin Usul Ve Esaslar Hakkında Tebliğ bulunmaktadır.

Faydalı olacağını ümit ediyoruz:)

Medikal Malzemelerin Sınıflandırılması

Medikal malzeme alanında çalışanların da bildiği gibi bu alan derya deniz olarak tabir edebileceğimiz bir alan. Tahta dil basacağından tutun da intraoperatif sinir monitorizasyon sistemine kadar oldukça büyük bir malzeme havuzu mevcut. Bu kadar geniş çeşitliliğin yönetilmesi için elbette bir sınıflandırmaya ihtiyaç var. Dünya genelinde bazı ülkelerin kendi içindeki sınıflandırma kuralları olsa da uluslararası bir sınıflandırmaya ihtiyaç olduğu gerçek. Ülkemizde de kullanılan FDA sınıflandırması tıbbi malzeme/cihazların etki ve güvenliğini baz alarak yapılmış, bir çeşit risk kategorizasyonu diyebileceğimiz bir sınıflandırma. FDA'in bunun yanı sıra kullanım amacına yönelik nümerik bir sınıflandırma sistemi de var ancak ben pratikte henüz rastlamadım. Risk sınıflandırması 3 ana kategoride değerlendiriliyor;

Sınıf I (Class I): Kullanılan hastada herhangi bir sakatlık ya da yaralanma oluşturma riski çok düşük olan gruptur. Eldiven, bandaj, pamuk gibi malzemeler bu gruba girer.
Sınıf II (Class II): Bu grup orta dereceli risk taşıyan medikal malzemeleri içerir. Enjektör, cerrahi maske, diyalizör gibi malzemeler bu gruptadır.
Sınıf III (Class III): ÜTS tekil takip sürecinin başlamasıyla dikkatimizi çevirdiğimiz grup olan Sınıf III insan hayatı açısından yüksek risk taşıyan medikal cihazları içerir. Kalp pili, koroner stent, defibrillatörler, pacemaker gibi özellikle vücuda yerleştirilen cihazlar bu gruptadır.

Peki biz nereden bakacağız bu sınıflara? ÜTS Tekil Takip Sürecinin başlaması ile özellikle Sınıf III cihazlara ekstra dikkat etmemiz gerekiyor. Hastanelerde takibi zorunlu hale gelen ÜTS Tekil Takip Süreci ülkemiz için çok geç kalınmış olmakla birlikte yönetmesi de oldukça zor bir süreç olduğundan sonunda geçiş yapmamız da oldukça değerli. Daha önce TİTUBB'da malzeme sorgularken de barkod detayına tıkladığımızda malzemenin farklı sınıflandırmalardaki alt gruplarına erişebiliyorduk. ÜTS'de de bu aynı şekilde devam etmekte.  https://utsuygulama.saglik.gov.tr adresinden tıbbi cihaz sorgulaması yaptığınızda ürün barkoduna tıklayarak ürün detaylarına ulaşıp, sınıflandırma bilgilerini de görebilirsiniz. Burada sınıf bilgisinin yanı sıra bir de GMDN kodu göreceksiniz.

GMDN (Global Medical Device Nomenclature) uluslarası bir sınıflandırma. FDA sınıflandırmasına kıyasla daha çok ürün kullanım amacı ve yeri ile ilgili detaylı bilgi vermek üzere oluşturulmuştur. Web sitesinden aldığım çok detaylı bir örnek aşağıdaki gibi;

  • GMDN Terim Adı: Bistüri, tek kullanımlık
  • GMDN Kodu: 47569
  • GMDN Açıklaması: Operatör tarafından dokunun manüel olarak kesilmesi veya diseksiyonu için kullanılan tek parça tutacak ve bisturi ucu (değiştirilebilir olmayan bileşen) şeklinde imal edilmiş steril, elle tutulan, manüel olarak kullanılan cerrahi alet. Bıçak genellikle yüksek kaliteli paslanmaz çelik alaşımdan veya karbon çeliğinden, tutacak çoğunlukla plastikten yapılır. Bu, tek kullanımlık bir cihazdır.
Genel sınıflandırmalar için de bir fikrimiz olduğuna göre bir sonraki yazı için yara örtülerini araştırmaya başlayabilirim.

Mesh (Yama)

Tıbbi sarf malzeme deposuna başladığım dönemlerde sıklıkla istenen malzemelerden birisiydi "meş". Global adının lokale yerleşmesiyle benim yeniyetme bir eczacı olarak anlayamadığım bu malzeme de mantık olarak yine oldukça basit ama yapı olarak da oldukça kompleks bir malzeme idi.
Tıptaki karşılığı "prostetik yama" olmakla birlikte "mesh" kelimesi ne yazık ki daha yaygın kullanımda olduğu için yazımda bu terminolojiyi kullanacağım.
Mesh'ler herni yani fıtık onarımında kullanılan materyaller. Kullanım mantığını anlamak için herninin ne olduğunu biraz bilmekte fayda var. Herni (fıtık) bir organın veya doku parçasının etrafını saran kas ve bağ dokudaki zayıflık nedeni ile boşluğa çıkarak anatomik bütünlüğün bozulmasıdır. Fıtık deyince ilk aklımıza gelen bel fıtığının (lumbar disk hernisi) yanı sıra sıklıkla karşılaşılan herniler inguinal, insizyonel, ventral, umblikal, hiatal hernilerdir. Fıtığın doku zayıflığı nedeni ile çevre dokulara yayılmasının önüne geçebilmek için bu zayıf dokuların üstüne yama yapılması da gayet mantıklı :)
Bir malzemeyi anlamak için kullanım alanlarına göre sınıflandırma yapmak benim için her zaman çok öğretici olmuştur. Malzeme ile daha sonra karşılaştığınızda şablondaki yerine oturtuyorsunuz ve yönetmek oldukça kolay hale geliyor.
Bu bağlamda öncelikle mesh materyalini anlamak oldukça yok gösterici olabilir. Hammaddelere baktığımızda çeşitli kaynaklarda farklı sınıflandırmalar olsa da benim aklıma en çok yatan başlık sınıflandırılması şu şekilde;
Emilmeyen ve sentetik materyaller: Polipropilen, ePTFE veya polyester hammaddelerinden üretilirler. Oldukça yaygın kullanılırlar.
Emilmeyen ve sentetik bariyerli materyaller : İntraperitoneal kullanılır. Vücut tarafından emilen veya emilmeyen bir bariyer mevcuttur. Bu bariyer organ adezyonunun önlenmesini sağlar. Bu bariyer materyali ePTFE, poliüretan, okside rejenere selüloz, omega-3 yağ asitleri, kollajen veya beta glukan olabilir.
Sentetik ve kısmı emilebilir meshler:  Bu grupta biyomalzeme yoğunluğu ve inflamatuar özellikler azaltılırken uzun dönemde yara iyileşmesi ve intraoperatif kullanım özellikleri iyileştirilmesi amaçlanmıştır.
Kombine meshler: İki farklı mesh materyalinin iyi taraflarını alırken komplikasyonları önleme amaçlı üretilirler.  
Biyolojik meshler: Genellikle abdominal duvar onarımında kullandırılan insan veya hayvansal kaynaklı materyallerdir.
Halihazırda hastanelerimizde kullanılan meshleri keşke bu kadar çeşitlendirebilsek:) Bizim hastanelerimizde genellikle prolen, dual ve kompozit mesh kullanılıyor. Hangi meshi kullanacağına hastanın durumuna göre elbette ki hekim karar veriyor. İdeal bir mesh doku tarafından iyi tolere edilebilmeli, dayanıklı, adezyon özelliği minimum ve por genişliği optimum düzeyde olmalıdır.
Maliyet olarak baktığımızda hammadde ile doğru orantılı olarak prolen mesh en ucuz olanıdır. Dual ve kompozit meshler de birbiri ile yakın fiyatlara sahipler. Uzakdoğu ürünlerinin piyasaya girmesinden önce oldukça yüksek maliyetleri olmakla birlikte halihazırda fiyatlar bir miktar daha düşük. Elbette bu alanda önde gelen firmaların fiyatlarından değil, ülke alım ortalamalarından bahsediyorum.
Ülkemizde Bard, Medtronic ve Johnson&Johnson önde gelen mesh tedarikçileri. J&J Physio Mesh'lerinin piyasadan toplatılmasından sonra bu pazarda çok aktif olmasa da önemli aktörlerden birisi. Yukarıda bahsettiğim derlemede global markaların sınıflandırdığı bir tablo var ve bence harika, buradan ulaşabilirsiniz.
Sağlık Uygulama Tebliği tarafına bakacak olduğumuzda ise aşağıdaki tabloyu görüyoruz;



Cerrahi branşının önemli kalemlerinden birisini de elimden geldiğince anlatmaya çalıştım. Bir sonraki yazıda görüşmek üzere.



Kaynaklar:
Abdominal Wall Hernias,
https://www.fda.gov/MedicalDevices/ProductsandMedicalProcedures/ImplantsandProsthetics/HerniaSurgicalMesh/default.htm
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3360857/
https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5571666/

Onkolojide Monoklonal Antikorlar

Monoklonal antikorların en fazla kullanıldığı alan onkoloji dersek çok yanılmış olmayız sanırım. Hepimizin bildiği üzere seçici olmayan kanser tedavileri hastaların yaşam kalitelerini önemli ölçüde azaltmaktadır. Monoklonal antikorlar tek bir epitopa özgü olmaları nedeni ile %100 hedefe özgü olmasa da hedefli kanser tedavilerinde oldukça önemli bir yere sahip. Kanser tedavisinde geleneksel protokollere ilave edilerek, ya da protokollerin tamamlanmasından sonra kullanılabilirler.
Tedavide sıklıkla kullanılan antikorlardan bazıları için özet bilgiler derlemeye çalıştım;

1.Rituksimab (Mabthera)
Kemoterapötik olarak kullanılan ilk monoklonal antikor olan rituksimab, kimerik bir fare-insan monoklonal antikorudur. FDA tarafından nükseden ve refrakter B-hücre NHL sinde kullanılmak üzere Kasım 1997’de onaylanmıştır.

2.Trastuzumab (Herceptin)
DNA kökenli insanlaştırılmış bir monoklonal olan Trastuzumab epidermal büyüme faktörü reseptör 2 proteinin HER2 ekstraselüler bölgesini hedef alır. Meme kanserindeki tedavi başarısının artmasında trastuzumabın rolü oldukça büyüktür. Meme kanserinin yanı sıra mide kanserinde de kullanımı vardır. Trastuzumab HER2 pozitif yani HER2 gen ekspresyonunun olduğu hastalarda kullanılmaktadır. 1998 yılında metastatik meme kanserinin tedavisi için FDA tarafından onaylanmış ve Kasım 2006 yılında kemoterapi ile kombine olarak adjuvan tedavi şeklinde kullanımı genişletilmiştir.

3.Setuksimab (Erbitux)
Setuksimab (IMC-C225) spesifik olarak insan epidermal büyüme faktörü reseptörü (EGFR)’nonekstraselüler bölgesine bağlanan bir rekombinant insan/fare kimerik monoklonal antikorudur.
EGFR aşırı ekspresyonu birçok solid tümör tipinde sık rastlanan ve bu tümörlere oldukça agresif bir fenotip kazandıran bir olaydır. Hücre yüzeyinde yer alan EGFR’ye yönelik monoklonal antikor setuksimab baş-boyun ve kolon kanserlerinde denenmiş ve metastatik kolon kanserlerinin tedavisinde irinotekan direncini gidererek ilaca duyarlılığı yeniden tesis etmesi nedeniyle bu olgularda kullanımı onaylanmıştır.
Baş boyun kanserleri ve kolon kanserlerinde temel antikor diyebileceğimiz setuksimab kullanılmadan önce bireyin K-RAS mutasyonunun kontrol edilmesi gerekir. K-RAS mutasyonu olan kişilerde setuksimab etki etmeyecektir.

4.Bevasizumab (Avastin)
Rekombinant, insan kaynaklı bir monoklonal antikor olan bevasizumab, vasküler endotelyal büyüme faktörü (VEGF)in reseptörleri olan Flt-1 ve KDR'a bağlanarak anjiogenezi inhibe eder. Mikrovasküler bu büyümenin inhibe edilmesiyle metastatik dokular dahil tüm dokulardaki büyüme de inhibe edilir. Dirençli/reküren/metastatik serviks kanserleri, metastatik kolorektal kanserler, reküren/progresif glioblastomalar, küçük hücreli olmayan akciğer kanserleri, over kanserleri, primer periton kanserleri, metastatik renal hücre kanserlerinde endikedir.

5.Panitumumab (Vectibix)

Rekombinant insan IgG2 monoklonal antikoru olan panitimumab epidermal büyüme faktörü reseptörüne (EGFR, HER1, c-ErbB-1) spesifik olarak bağlanarak EGF ve diğer ligandları yarışmalı şekilde inhibe eder. EGFR'e bağlanma hücre içindeki tirozin kinazların aktivasyonunu ve fosforilasyonunu inhibe ederek, hücre canlılığı, büyümesi, farklılaşması ve dönüşümü reaksiyonlarını durdurmuş olur. EGFR sinyal transdüksiyonu KRAS ve NRAS wild-tip aktivasyonu ile azalabilir dolayısıyla RAS mutasyonlu hücrelerde EGFR inhibisyonundan etkilenmeyeceklerdir.

6.Alemtuzumab (Campath, Lemtrada)

Alemtuzumab rekombinant IgG kökenli insan monoklonal antikoru olup hematopoietik kök hücreler hariç B ve T lenfositlerin, çoğu monositin, makrofajların,, bazı granülositlerin ve NK (natural killer) hücrelerinin yüzeyinde bulunan CD52 antijenine bağlanarak etki gösterir. CD52 pozitif hücrelerin komplement aktivasyonu ile parçalanarak antikora bağlı sitotoksisite ve apoptozis ile sonuçlanır. Alemtuzumab B hücreli lenfositik lösemi ile T hücreli prolenfositik lösemi tedavisinde kullanılmaktadır. MS hastalığında da kullanımı mevcuttur (Lemtrada).

Kaynaklar

BC Cancer Drug Information Module
Candaş, D. (2002). Monoklonal Antikorlar. Bilim ve Teknik Dergisi, 1-5.
HF, D. (2005). Hedefe yönelik kanser tedavisi ve monoklonal antikorlar. Ankem Dergisi, 123-125.
Marrs, J. (2004). The use of monoclonal antibodies in oncology. Clinical Journal of Oncology Nurses, 311-315.
Medscape Drug Information Module 
RxMediaPharma, Etken Madde Modulü
UpToDate, Drug Information Module



Ecz. Bilgen Çalışkan'a katkıları için teşekkürler...